Yeni Evli Hemşire İş arkadaşımı Nasıl Siktim

Merhaba adım Cihat, doktorum. Bu hikaye isimler hariç tamamen gerçektir.

Trakya’da küçük bir ilçe hastanesinde hekim olarak çalışıyordum. Özge de çalıştığım hastaneye yeni atanmıştı. 22 yaşında bıcır bıcır, neşe dolu, enerji dolu idi. Adeta ortada hoplaya zıplaya dolaşan küçük bir kız çocuğu gibiydi. Her ne kadar hal hareket ve tavırları, neşesi, gülümsemeleri, arkadaşlarına yaklaşımları kız çocuğu gibi olsa da, memeleri ve kalçaları ile, 170 civarı boyu, be açık kahverengi perçemli saçları ile, muhteşem güzel yüzü ile caizse taş gibi bir hatundu.

Kısa sürede birbirimizi çok sevmiştik. Küçük bir ilçe olduğu İçin fazla hasta olmaz, özellikle nöbetlerde hep benim odama gelir uzun uzun sohbet eder, birlikte vakit geçirirdik. Onunla konuşmak çok keyifli idi. İnsana hayat enerjisi veriyordu. Ve sıradan hastane kıyafetleri içinde bile çok seksi görünüyordu. Ancak onu tanıdığımda hem çok şaşırdığım hem de çok üzüldüğüm bir şey oldu: evli olduğunu öğrenmiştim. O kadar küçük yaşta neden evlenir ki bir insan. 10 yaş büyüktüm ondan. 32 yaşındaydım. Espiri yapmaya başlamıştım ara ara, tüh fıstık gibi kızı kaçırdık falan diye. Keşke seni daha erken tanısaydım. O da kızmıyor, aksine gülerek cevap veriyordu bu sataşmalarıma.

Bir gün odama gelip, her zamanki gibi yine kapıyı kapattı. Açık kahverengi saçları, alnına dökülen perçemleri ile yine hem çok sevimli hem de çok seksi görünüyordu. Kocaman etli dudakları vardı, konuştuğumda söylediklerine odaklanmamı zorlaştıran dudaklar. Yüzüc Ela gözleri herşeyiyle o kadar harikaydı ki. Hele kalçaları, en hayran olduğum yeriydi. Onun 112 kıyafetleri ya biraz dar kesimdi yada ona dar oluyordu. Lacivert pantolonunun içinde çok güzel şekilli kalkık yusyuvarlak kalçalarından insan gözlerini alamıyordu.

Karşıma oturup bana eşiyle ilgili bir şey danışmak istediğini ama utandığını söyledi. Yüreğim hop etti birden, daha hiç bir şey söylememiş olmasına rağmen konuyu hissetmiştim. Sanki beklediğim fırsat kendi ayağıyla bana gelmişti.

Eşi oldukça kiloluydu. Onu nasıl zayıflatabileceğini sordu. Ama bakışlarında bir hınzırlık vardı, bunu hissedebiliyordum. Konuşmak istediği şey belli ki bundan çok daha fazlasıydı.

Önce basitçe tavsiyelerde bulunmaya başladım. Konuyu durumu, kilonun kocasını ne kadar etkilendiğini anlamak bahanesi ile sorularımı genişletmeye başladım.

Kilo sadece görsel problem yaratmaz, gelecekte kalp damar hastalıklarına da yol açar falan dedim. Hatta insanın her konuda performansını etkiler, yeni evli ve daha çok gençsiniz, bu cinsel hayatınıza bile negatif yansır deyiverdim birden bire, ancak gayet ciddi bir doktor edasıyla.

Yüzü düştü, pasımı almıştı aslında. Cümlemi geçiştirmedi. Evet dedi, zaten ayda yılda bir deniyoruz, o da bir kaç dakika ya sürüyor ya sürmüyor dedi.

Olur mu öyle şey ya dedim ben. “Benim senin kadar güzel bi eşim olsa” dedim, gözlerinin içine bakarak sustum. Odada bir müddet sessizlik oluştu. Devam et der gibi gözlerime bakmaya devam etti. haftada 4-5 gün yataktan çıkmazdım ve her seferinde en az 45-60 dk üstünden inmezdim dedim. 45 dk sonra bi 15 dakika dinlenir. Bir 45 dk daha en az devam ederdim dedim. İkinci üçüncü tur, gülümseyerek. Sohbete binaen bir şaka havası oluşmuştu. O da gülümsedi.

Gülümsedi ve şaşkın şaşkın sordu, ciddi misin sen dedi, bu mümkün mü?

Tabii ki olması gereken bu, eğer erkek iyiyse ve karşısındakini gerçekten beğeniyorsa. Hem böylece kilo da almaz insan.

“Sen o yüzden çok fitsin desene” diye güldü tekrar.

O saatten sonra odama daha sık gelmeye, birbirimizle daha açık konuşmaya başlamıştık. Öyle ki ona onu ne kadar arzuladığımı, benim olsa ona neler yapacağımı anlatmaya başlamıştım. Nöbetlerde denk gelemediğimiz zamanlarsa Facebook’tan yazışıyorduk, orada daha da rahat oluyor, daha uç noktalara çıkabiliyorduk.

Hayvanları çok severdi. Hastanenin bahçesinde yavru köpekler vardı. Benim de evde onlar İçin epeydir biriktirdiğim tavuk kemikleri falan vardı, çok miktarda. Özge nöbetçi olmadığı halde bir akşam hastaneye onları beslemeye geldi ama getirdiği şeyler yetmemişti. Köpecikler doymak bilmedi. Evimle hastane tam karşı karşıyaydı. İki bina arası 30 metre ya var ya yok. Hadi dedim gel eve çıkıp kemikleri alalım. Daha bi sürü şey var ama hayvanlar yer mi yemez mi gel sen bi bak. Ona göre getirelim.

Tamam dedi, zaten hasta yok. Küçük yer ve ilçede yapılabilecek hiç bir şey olmadığı İçin nöbetçi olmayan personel bile mesaiden bir kaç saat sonra yine hastane bahçesine gelir oturur sohbete katılırdı. Başka bir sosyalleşme imkanı yoktu çünkü. Diğer doktor arkadaşlar da bahçede oldukları İçin rahatlıkla eve gidebilirdik, sıkıntıkı bir vaka gelirse onlardan bir bakardı.

5 dk’ya geliyoruz diyerek Eve çıktık, salonun perdesini yıkamak İçin bir gün önceden çıkarmış ama geri takma fırsatı bulmamıştım. Harekete geçmeden önce dışarıdan görünmemek için perdeyi takmaya çalışırken o kanepeye oturmuştu bile.
“Zaten en üst kattayız, kimse bizi görmez. Işığı kapat yanıma gel” dedi, “vaktimiz yok, hemen dönmeliyiz”.

“Aman yarabbim” dedim, “benden önce davrandı” 🙂

Yanına oturdum. İkimizin de yüzü 3-4 metre önümüzdeki balkon camına dönüktü. Sol tarafındaydı. Bacakları bacaklarıma değecek kadar yapışıktık. Döndüm, dudağına uzandım, başını yan çevirdi. Boğazını ve yanaklarını öptüm, başımı hiç geri çekmeden oralarda gezindim. O sırada iki eliyle başımı tuttu. İç geçirdi. Birden kanepenin üstüne yatırdım. Üstüne çıktım. Bacaklarının arasına geçtim ve kıyafetlerimiz üzerimizde olduğu halde bacakları arasında ileri geri gitmeye başladım. Bu şurada boynu yüzü gözü her yerini öpüyordum. Üzerindeki hastane kıyafeti zaten inceydi. Benimkinin sertliğini her şeyiyle hissetmişti. Dudaklarını her öpmeye kalktığımda engel olup, “olmaz” diyordu, “büyüsü kaybolur”.